Size ihtiyaçlarınız doğrultusunda ve özelleştirilmiş hizmetler sunabilmemiz için, bu internet sitesinde çerezler (cookies) kullanılmaktadır. Çerezlerle ve nasıl çalıştıklarıyla ilgili daha detaylı bilgi için GİZLİLİK POLİTİKASI’nı okuyunuz. Kişisel verilerin korunması hakkında AÇIKLAMA METNİ’ni okuyunuz.
Duyurular:

Vergi 2024-007

18 Ocak 2024

Yayımlandığı Yer  : VERGI PUSULASI DERGISI               

                              OCAK 2024 SAYI : 7

Erdoğan SAĞLAM

Yeminli Mali Müşavir

SERMAYE TAMAMLAMA FONUNUN TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİ MEVZUATI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

ÖZET

Türk Ticaret Kanununa göre, son yıllık bilançodaki sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kalması halinde şirket yönetim organı bazı iyileştirici önlemler almak zorundadır. Bunlardan birisi de, uygulamada “sermaye tamamlama fonu” olarak bilinen şirket sermayesinin tamamlanmasına karar verilmesidir.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verdiği son özelgelerde, şirkete konulan sermaye tamamlama fonunun kurum kazancına dahil edilmesi gerektiği yönündeki görüşler bu konuda Maliye İdaresi ile mükellefler arasında önemli ihtilaflar yaratmıştır. Yaratılan bu ihtilafları ortadan kaldırmak amacıyla daha sonra 7394 sayılı Kanunla yasal bir düzenleme yapılmıştır.

Söz konusu düzenleme yürürlük tarihinden sonraki uygulamalar için kanuni bir dayanak oluşturmuştur, ancak bu tarihten önceki uygulamalar açısından yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ödenen sermaye tamamlama fonunun ne şekilde kayıtlarda izleneceği gibi bazı hususlar da bu yasal düzenlemeye rağmen hala tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

GİRİŞ:

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca yayımlanan istatistiklere göre[1], Ekim 2023 sonu itibarıyla, özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu, 2022 yıl sonuna göre 975 milyon ABD doları azalarak 157,8 milyar ABD doları seviyesine gelmiştir. 

Sektör dağılımı incelendiğinde, Ekim sonu itibarıyla 149,1 milyar ABD doları tutarındaki uzun vadeli toplam kredi borcunun %36,2’sini finansal kuruluşların, %63,8’ini ise finansal olmayan kuruluşların borçları oluşturmaktadır. Aynı tarih itibarıyla 8,7 milyar ABD doları tutarındaki kısa vadeli toplam kredi borcunun ise %73,7’sini finansal kuruluşlara, %26,3’ü ise finansal olmayan kuruluşlara ait bulunmaktadır.

Bu veriler sadece yurt dışı borçlanmaya ilişkin olup, özel sektörün Türk lirası cinsinden de önemli seviyede borçlu olduğu bilinmektedir.

Yine Merkez Bankasının yayımladığı sektör bilançolarına göre[2], 2022 sonu itibarıyla tüm sektörler için geçerli “Yabancı Kaynaklar Toplamı / Aktif Toplamı Oranı (Kaldıraç Oranı)” %69,9 seviyesindedir.

Bu borçluluk durumunun doğal sonucu şirket finansal tablolarının bozulmasıdır. Bu sonuç şirketlerin sermaye yapılarının düzeltilmesine yönelik olarak alınabilecek önlemleri gündeme getirmektedir.

Bilindiği gibi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun (TTK) 376 ncı maddesi, sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarını düzenlemektedir.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (Tebliğ) (RG. 15 Eylül 2018 / 30536) ile sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında uyulacak usul ve esaslar düzenlenmiştir.

Daha sonra 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 376 ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (RG. 26 Aralık 2020 / 31346) ile bu Tebliğ’de önemli değişiklikler yapılmıştır.

Bu yazımızda, bu önlemler arasında yer alan “sermayenin tamamlanması” seçeneği TTK ve vergi mevzuatı bakımından değerlendirilecektir.

  1. SERMAYE İLE YEDEK AKÇELER TOPLAMININ EN AZ YARISI VEYA ÜÇTE İKİSİNİN ZARAR SEBEBİYLE KARŞILIKSIZ KALMASI HALİNDE ALINABİLECEK ÖNLEMLER:
  2. Sermaye ile Kanuni Yedek Akçeler Toplamının En Az Yarısının Zarar Sebebiyle Karşılıksız Kalması

Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kalması (yani zararın sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısına eşit veya bu tutardan çok ve üçte ikisinden az olması) halinde yönetim organı derhal genel kurulu toplantıya çağırmak ve uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunmak zorundadır (TTK Md.376/1).

Tebliğ’e göre yönetim organı, şirketin mali durumundaki kötüleşmeyi ortadan kaldırmak veya en azından etkilerini hafifletmek amacıyla, uygun gördüğü önlemleri (sermayenin tamamlanması, sermaye artırımı, bazı üretim birimlerinin veya bölümlerinin kapatılması ya da küçültülmesi, iştiraklerin satışı, pazarlama sisteminin değiştirilmesi gibi) alternatifli ve karşılaştırmalı olarak derhal toplanması gereken genel kurula sunar.

Genel kurul, sunulan iyileştirici önlemleri aynen veya değiştirerek kabul edebileceği gibi, sunulan önlemler dışında başka bir önlemin uygulanmasına da karar verebilir.

  1. Sermaye ile Kanuni Yedek Akçeler Toplamının Üçte İkisinin Zarar Sebebiyle Karşılıksız Kalması

Yine son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılan şirketlerin kendiliğinden sona ermiş sayılmaması için, toplantıya çağrılan genel kurul;

a) Kalan sermayeyle yetinmeye karar vererek sermaye azaltımı yapılmasına,

b) Sermayenin tamamlanmasına,

c) Sermayenin artırılmasına karar verebilir (TTK Md.376/2).

Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalmasından kasıt, zararın sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisine eşit veya bu tutardan çok olmasıdır.

Görüldüğü gibi gerek sermayenin yarısının gerekse üçte ikisinin kaybedilmesi halinde alınabilecek önlemlerden biri de “sermayenin tamamlanması” seçeneğidir.

  1. TTK AÇISINDAN SERMAYENİN TAMAMLANMASI:

Sermayenin tamamlanması, bilanço açıklarının ortakların tamamı veya bazı ortaklar tarafından kapatılması demektir. Kanuni yedek akçelerin yitirilen kısımlarının tamamlanmasına ise gerek bulunmamaktadır.

Genel kurulca sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi halinde her bir ortak zarar sebebiyle karşılıksız kalan tutarı kapatacak miktarda parayı vermekle yükümlüdür. Ortakların (varsa) cari hesap alacaklarının da bu amaçla şirkete tahsis edilebileceğini düşünüyoruz. Çünkü bu yolla da şirket özkaynakları güçlendirilmiş olmaktadır. Bu şekilde alacakların tamamlama borcuna mahsuben şirkete tahsis edilmesi, yani tamamlama borcunun ödemesinde kullanılması, söz konusu alacaklardan vazgeçildiği anlamına gelmez.

Her ortak, payı oranında sermayenin tamamlanmasına katılabilir ve verdiğini geri alamaz[3]. Bu yükümlülük karşılıksız[4] olup, sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde değildir. Ayrıca yapılan ödemeler, gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben bir avans olarak da nitelendirilemez. Yani sermaye artırımında kullanılamaz.

Tüm ortakların tamamlamaya katılmayı kabul etmemesi, bazı ortakların kendi istekleriyle tamamlama yapmasına engel değildir. Buradan anlaşılmaktadır ki, sermayenin tamamlanmasına bazı ortaklar katılmayabilirler.

Bilanço zararlarının kapatılması için sermayenin tamamlanması kapsamında ortaklarca yapılan ödemeler öz kaynaklar grubu içerisinde “sermaye tamamlama fonu” hesabında izlenir.[5] Sermaye tamamlama fonu yalnızca zararların mahsup edilmesi suretiyle kullanılabilir.

Sermayenin tamamlanmasında, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler bakımından TTK’nın 421 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi, limited şirketler bakımından ise 603 ve devamı maddeleri uygulanır.

  1. VERGİSEL AÇIDAN SERMAYE TAMAMLAMA FONU:
  2. 7394 Sayılı Kanun Öncesi Uygulama

Kurumlar bakımından da geçerli olan Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesine göre kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce;

-   İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;

-   İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Bu nedenle ortaklarca şirkete konulduğu (ilave edildiği) tartışmasız olan sermaye tamamlama fonu, aynen sermaye gibi bir öz kaynak unsuru olup, vergiye tabi bir kazanç olarak değerlendirilemez.

Yıllarca bu şekilde uygulama yapıldıktan sonra, herhangi bir yasal değişiklik olmadığı halde Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede[6],

  • Zarar sebebiyle sermayesini kaybeden iştirake ödenen sermaye tamamlama bedelinin, TTK’da zarar telafisi fonu ile ilgili bir düzenleme olmadığı gibi bu ad altında gelen paraların yedek akçe olarak kabul edileceğine dair bir hüküm de bulunmaması; bu çerçevede sermaye tamamlama fonu adı altında ödenen tutarların, iştirak tarafından TTK hükümleri kapsamında sermayeye ilave edilmemesi sebebiyle iştirakin maliyet bedeline eklenmesinin de mümkün olmadığı,
  • Sermaye tamamlama fonunun ödendiği iştirakin ise söz konusu tutarların sermayeye ilave edilmemesi ve vergi mevzuatında bir istisna hükmü bulunmaması nedeniyle, bu tutarları kurum kazancına dâhil etmesi gerektiği

yönünde açıklamalarda bulunulmuştur. Hatta vergi incelemelerinde, bu fonun KDV’ye tabi olduğu bile ileri sürülmüştür.

Aynı özelgede, ortak şirket tarafından sermaye tamamlama fonu adı altında iştirake ödenen tutarların, Gelir Vergisi Kanununun (GVK) 40 ıncı ve Kurumlar Vergisi Kanununun (KVK) 8 inci maddesinde sayılan giderler kapsamına da girmediğinden, gider yazılmasının veya zarar olarak dikkate alınmasının da mümkün olmadığı ifade edilmiştir.

Bu Özelgeye şu gerekçelerle katılmıyoruz:

  • Ortaklarca işletmeye ilave olunan değerler iştirak tarafından bilançoda öz varlıklar arasında izlenir, ortak ise bunları iştirakin alış bedeline dahil etmelidir. Özelgede belirtildiği üzere, bu ödemelerin, gider veya zarar olarak dikkate alınamayacağı görüşüne katılmakla birlikte, iştirakin alış bedeline dahil edilemeyeceği görüşünün hatalı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ödemeler iştirak payını korumak maksadıyla yapılmaktadır. Özelgede, Türk Ticaret Kanununda zarar telafisi fonu ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı ifade edilmektedir. Ancak bu özelgenin verildiği tarihten sonra Ticaret Bakanlığının yukarıda belirtiğim Tebliğinde sermaye tamamlaması konusu düzenlenmiştir. Böylece idari görüşün dayanağı da ortadan kalkmıştır.
  • Ayrıca Özelgede, iştirak hisseleri satışından; kazanç doğması ve maddede belirtilen şartların varlığı halinde satıştan doğan kazancın % 75'inin istisnaya konu edilmesi mümkün olup zarar doğması halinde ise bu zararın %75'inin kurum kazancından indirilebilmesinin mümkün bulunmadığı da ifade edilmektedir. Bu görüş de hatalıdır, çünkü satışta pozitif kazanç doğması halinde kazancın bir kısmının istisna edilmiş olması zarar halinde zararın tamamının indirilmemesine gerekçe oluşturmaz. Kanunla sağlanan bir vergi avantajının mükellef aleyhine sonuç doğurması kabul edilemez. Zarar çıkması halinde istisnadan yararlanılmamış olduğunun kabulü gerekir.
  • Özelgede, sermaye tamamlama fonunun ödendiği iştirakin söz konusu tutarların sermayeye ilave edilmemesi ve vergi mevzuatında bir istisna hükmü bulunmaması nedeniyle, bu tutarları kurum kazancına dâhil etmesi gerektiği de ifade edilmektedir. Gelir İdaresi Başkanlığı Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü tarafından verilen başka bir özelgede de, geçmiş yıl zararlarını kapatmak amacıyla ortak tarafından şirkete aktarılacak tutarın, sermayeye ilave edilmemesi ve vergi mevzuatında bir istisna hükmü de bulunmaması nedeniyle, kurum kazancına dahil edilmesi gerektiği yönünde açıklama yapılmıştır.

Söz konusu fonların kazanca dahil edilmeyeceği yönünde sonradan (izleyen bölümde açıklanacaktır) bir yasal düzenleme yapıldığı için bu hatalı açıklamaların bugün itibariyle önemi ve geçerliği bulunmamaktadır.

  1. 7394 Sayılı Kanun Sonrası Uygulama

Önceki bölümde yer verdiğimiz hatalı özelgelerin mevcudiyeti sorunlar yaşanmasına neden olduğundan büyük tepki görmüş ve neticede hatalı özelgelerin düzeltilmesi daha doğru olacakken, yapılan bir yasal düzenleme ile sermaye tamamlama fonlarının vergiye tabi kurum kazancına dahil edilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Böylece bu konuda hukuki güvenlik beklentilerin aksine kanun yoluyla sağlanmıştır. 

Söz konusu yasal düzenleme, 15 Nisan 2022 tarihli ve 31810 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7394 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi ile 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun, safi kurum kazancının tespitini düzenleyen 6'ncı maddesine eklenen aşağıdaki hükümle yapılmıştır:

“(3) 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 376 ncı maddesi uyarınca sermayenin tamamlanmasına karar verilen şirketin ortakları tarafından zarar sebebiyle karşılıksız kalan kısmı kapatacak miktarda aktarılan tutarlar kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaz.”

Esasen sorununun çözülmesi için, GVK’nın 38 inci maddesine dayanılarak bir tebliğ veya sirküler çıkarılması veya yukarıda belirtilen özelgelerin değiştirilerek özelge havuzundan çıkarılması yeterliyken, sorunun kanun değişikliği yoluyla çözümü tercih edilmiştir. Bu düzenleme ile vergiye tabi kurum kazancının tespitinde temel madde olan GVK’nun 38 inci maddesi ile kurulan kanun sistematiği bozulmuştur.

Teklifin madde gerekçesinde düzenlemenin gerekçesi şu şekilde açıklanmıştır:

Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, son yıllık bilançolarında sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılan şirketlerin kendiliğinden sona ermiş sayılmaması için, genel kurulca sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verilmektedir. Bu amaçla ortaklar tarafından sermaye tamamlama fonu olarak aktarılan tutarlar söz konusu Kanun çerçevesinde sermaye konulması veya borç verilmesi niteliğinde kabul edilmemekte ve karşılıksız bir ödeme niteliğini haiz olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yapılan bu ödemeler, gelecekte yapılacak sermaye artırımına mahsuben bir avans olarak da nitelendirilmemektedir.

Bu düzenleme ile sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi halinde ortaklarca şirketlere bu kapsamda aktarılan tutarların kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaması sağlanmaktadır.”

Bu bir istisna düzenlemesi olmayıp, kapsama giren ödemelerin ödeme yapılan iştirak bakımından kurum kazancına dâhil edilmeyeceği hüküm altına alınmaktadır.

Benzer bir müessese olan emisyon priminde vergilendirilmeme hususu “istisna” düzenlemesi yoluyla sağlanmışken, sermaye tamamlama fonlarında farklı bir anlayışla bu fonların kazanca dahil edilmeyeceği hükme bağlanarak sorun değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki işlemler bakımından çözüme kavuşturulmuştur.

Söz konusu düzenleme, 7394 sayılı Kanunun yayımlandığı 15 Nisan 2022 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Düzenlemenin geçmiş işlemlere etkili olmayacağı anlaşılmakta olup, geçmiş dönemlere ilişkin uyuşmazlıkların devam etmesi veya yeni uyuşmazlıklar çıkması muhtemeldir. Geçmiş dönemlerdeki işlemler için yeni düzenleme Maliye İdaresi’ne bu fonların yasal değişiklikten önce vergiye tabi olduğu yönünde bir destek sağlamaktadır. Maalesef son dönemlerde bu tür yasal düzenleme örneklerine sıklıkla rastlanmaktadır. Bir hatalı özelgenin yarattığı sorun yasal değişiklik yapılarak çözülmektedir. Tabii ki sorunun çözülmesi olumludur, ancak geçmişte yapılan ve haksız olduğu kabul edilen bir tahakkuka istinaden tahsil edilen tutarların geri ödenmemesi de kamuya güveni sarsmaktadır.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da, yeni düzenleme kapsamında kurumlar vergisine tabi olmayacak sermaye tamamlama fonlarının, TTK’nın 376 ncı maddesi kapsamında yapılan sermaye tamamlama ödemeleri ile sınırlı olduğudur.

Bunu bir örnekle açıklamakta fayda görüyoruz.

Örnek: (X) A.Ş.nin 21.12.2022 tarihli bilançosuna göre sermayesi 1.000.000 TL ve özkaynakları toplamı -2.000.000 TL’dir, yani özkaynakları negatife düşmüş, böylece bu şirketin sermayesi ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılmıştır. Toplanan genel kurulda sermayenin tamamlanmasına ve ortaklarca şirkete toplam 3.000.000 TL konulmasına karar verilmiştir.

Bu şirket, sermaye ve yasal yedekler toplamının üçte ikisini karşılayacak bir özkaynağa sahip olmadığı için alabileceği önlemler sermayenin tamamlanması ve/veya sermayenin artırılmasıdır. Bu kararları vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer, yani iflas süreci başlar. Şirketin özkaynakları negatife düştüğünden kalan sermayeyle yetinmeye karar veremez. Eğer özkaynakları negatif olmasaydı, kalan sermayenin asgari sermayenin altına düşmemesi şartıyla kalan sermaye ile yetinmeye karar verip sermayesini zarar sebebiyle azaltabilirdi. Yani işletmeye nakit zerk etmeden de faaliyetine devam edebilirdi.

Bu durumda tamamlamadan sonra şirket özkaynağı aşağıdaki gibi tezahür edecektir:

Ödenmiş sermaye

1.000.000

Yasal yedek akçe

200.000

Zararlar

-3.200.000

Tamamlama öncesi özkaynaklar toplamı

-2.000.000

Sermaye tamamlama fonu

3.000.000

Tamamlama sonrası özkaynaklar toplamı

1.000.000

 

Görüldüğü gibi, konulan 3 milyon TL’lik sermaye tamamlama fonu ile şirket sermayesi özkaynak içinde tamamen korunmakta, sermaye ile yasal yedek akçelerin toplamının yarısı ve üçte biri de özkaynaklar içinde mevcudiyetini devam ettirmektedir.

Bu şirkette tamamlama fonu adı altında 3 milyon TL’den daha fazla nakit konulursa, aşan kısmın kurum kazancına dahil edilmesi gerekecektir. Çünkü ilgili düzenlemede verginin konusuna girmeyecek kısım, “TTK’nın 376 ncı maddesi uyarınca sermayenin tamamlanmasına karar verilen şirketin ortakları tarafından zarar sebebiyle karşılıksız kalan kısmı kapatacak miktarda aktarılan tutarla” sınırlıdır. Tebliğe göre kanuni yedek akçelerin yitirilen kısımlarının tamamlanmasına gerek olmadığından, kurumlar vergisine tabi olmayacak fon tutarını 3,2 milyon TL değil, 3 milyon TL olarak kabul etmek gerekir.

Maddede yer alan “zarar sebebiyle karşılıksız kalan kısmı kapatacak miktarda aktarılan tutarla” ifadesine dayanılarak, kanundaki hükümden yaranabilmek için mutlaka karşılıksız kalan kısım kadar tamamlama fonu konulmasını gerektiği söylenemez. Çünkü bu ifade üst sınırı tanımlamakta olup, daha düşük bir fon tahsisi mümkündür. Diğer karşılıksız kalan kısım için başka önlemler (birleşme, sermaye artırımı vs.) tercih edilebilir. 

  1. Diğer Vergisel Uygulamalar Açısından Sermaye Tamamlama Fonu

Kanunda yapılan düzenleme, sermaye tamamlama fonunun sadece kurum kazancına dahil edilmemesi ile sınırlı yapıldığından ve önceki bölümlerde belirtiğimiz hatalı özelgeler varlığını koruduğundan, sermaye tamamlama fonu ödemelerinin ortaklarca ne şekilde dikkate alınacağı (yani vergiye tabi olan veya olmayan zarar mı, yoksa alış bedeline ilave şeklinde mi kaydedileceği) konusunda tereddütler devam etmektedir.

Bu nedenle Maliye İdaresi’nin acilen tebliğ veya sirküler yoluyla;

  • Sermayenin tamamlanmasına ilişkin ödemelerin iştirakin bedeline dahil edilmesi ve ileride bu iştirakin elden çıkarılması halinde bu tutarların da satış kazancının tespitinde dikkate alınması,
  • Bu işlemin kurumlar vergisine tabi olmadığı gibi KDV’ye de tabi olmadığı

yönünde açıklamalar yapması isabetli olacaktır.

SONUÇ:

Sermaye tamamlama fonu TTK’nın 376 ncı maddesinde öngörülen önemli bir uygulamadır. 7194 sayılı Kanunla yapılan yasal düzenlemeye kadar, sermaye tamamlama fonu olarak yapılan ödemelerin kurumlar vergisine tabi olup olmadığı hususunda mükellefler ile Maliye İdaresi arasında ihtilaflar söz konusu olmaktaydı. Maliye İdaresi GVK’nın 38 inci maddesine aykırı olarak bu ödemelerin kurumlar vergisine tabi olduğuna yönelik özelgeler veriyordu.

Bu ihtilafların ortadan kaldırılması için Maliye İdaresi’nin bu konudaki hatalı görüşünü değiştirmesi yeterli iken, son dönemlerdeki diğer uygulamalarda olduğu gibi yasal bir düzenlemeyle bu konuya çözüm getirilmek istenmiştir.

7194 sayılı Kanunla, şirket ortakları tarafından zarar sebebiyle karşılıksız kalan kısmı kapatacak miktarda aktarılan sermaye tamamlama fonu tutarının kurum kazancının tespitinde dikkate alınamayacağına yönelik KVK’nın 6 ncı maddesine bir hüküm eklenmiştir.

Yapılan bu yasal düzenleme, yasal değişiklik sonrası yapılan ödemeler yönünden ihtilafları sona erdirmiştir. Ancak yürürlük tarihinde yürürlüğe giren bu değişikliğin bu tarihten önceki işlemler açısından yeni bir tartışmayı da başlatması muhtemel görünmektedir.

Diğer yandan, sermaye tamamlama fonu ödemelerinin ortaklarca vergiye tabi olan veya olmayan zarar mı, yoksa alış bedeline ilave şeklinde mi yasal kayıtlarda izleneceği konusunda tereddütler halen devam etmektedir.

Makalemizde, bu konulardaki tereddütleri sona erdirmek için Maliye İdaresi’nin tebliğ ve sirküler yoluyla açıklama yapması önerilmiştir.

 

[3] Tebliğden önceki uygulamalarda “sermaye tamamlama fonu” veya “zarar telafi fonu” gibi adlar altında yapılan ödemeler, şirketin ileride mali durumunun iyileşmesi halinde geri alınabilmekteydi.

[4] Tebliğde geçen bu “karşılıksız“ ifadesinin hatalı olduğunu düşünüyoruz, çünkü söz konusu ödemeler şirkete varlığını devam ettirebilmesi için verilmekte, böylece şirket payının kaybı önlenmektedir. Yani bir karşılığı vardır.

[5] Uygulamada genellikle 529 no.lu Sermaye Yedekleri Hesabı kullanılmaktadır.

[6] Gelir İdaresi Başkanlığı 01/06/2012 tarh ve B.07.1.GİB.0.06.49-010.01-11 sayılı Özelgesi